8 Temmuz 2014 Salı

atilla ilhan sözleri / kısa / aşk

Atilla İlhan Sözleri

Sanat, toplumsal bir çabadır; toplumdan gelir, topluma döner. Fakat gelenle giden aynı şey değildir.




Son umut kırılmıştır, Kaf Dağı’nın ardındaki ne selam artık ne sabah, kimseler bilmez neredeler namlı masal sevdalıları, evvel zaman içinde kalbur saman ölür, kubbelerde uğuldar bâkî çeşmelerden akar Sinan an gelir -lâ ilâhe illallah- kanunî Süleyman ölür.


Ne vakit bir yaşamak düşünsem, bu kurtlar sofrasında belki zor ayıpsız, fakat ellerimizi kirletmeden ne vakit bir yaşamak düşünsem, sus deyip adınla başlıyorum, içim sıra kımıldıyor gizli denizlerin hayır başka türlü olmayacak, ben sana mecburum bilemezsin.


Ne kadınlar sevdim zaten yoktular, yağmur giyerlerdi sonbaharla bir azıcık okşasam sanki çocuktular, bıraksam korkudan gözleri sislenir, ne kadınlar sevdim zaten yoktular, böyle bir sevmek görülmemiştir.




Türkiye’de asıl sorun aydınların yabancılaşmasıdır.





Kimin elinin, kimin cebinde olduğu belirsiz, tek kesinlik şu ki, 'encebi'nin eli, çıkmamak niyetiyle, bizim cebimizdedir.





Batı Hıristiyanlığı, bilerek bilmeyerek, Roma İmparatorluğu 'nun dünya idrakini, hâkimiyet fikrini ve yönetim düşüncesini özümsemiştir. Doğu 'nun Hıristiyanlığı, bunun dışında kalmıştır.





Çoğu zaman üç beş kişi için yazdığımızı sanırız, onlar bizi okumazlar. Asıl seslendiklerimiz, hiçbir zaman tanımayacağımız, başka üç beş kişidir.





Anadolu ’dan beliren ulusallaşma, gittikçe daha büyük bir dip dalgası halinde yükseldikçe, Beyaz Türkleri dehşete düşürmektedir.





Cumhuriyet kuşaklarının dramı Atatürk sonrasında başlar. Çağdaşlaşmayı batılılaşma yapan sonrakilerdir.





Ekonomi, savunma ve eğitim; milli olmalıdır.





Doğu ölüm kavramını hâlletmiştir. Batı bunu hâlledememiştir. Bizim ve bütün Avrasyalılar’ın ölebilme kâbiliyeti var, onların yok!





Batı diye bir şey yoktur. Bu hayali bir kavramdır. Almanya Almanya'dır,Fransa Fransa'dır. Birleşik, bütünleşmiş Batı diye bir şey yoktur.





Avrupa Birliği; Roma-Germen imparatorluğu projesidir. Bu nedenle kendisinden olduğunu kabul ettiği ülkeleri devletin içine alacaktır, kendisinden olmadığını düşündüğü ülkeleri de periferik devletler diye etrafına yerleştirip onlarla iş görecektir.





Ne kadınlar sevdim, zaten yoktular.





Liberallik, saydamlık ilkesi gerisinde, görünmez bir totaliterlik anlamına gelir, gündemdeki totaliterlik de, işte budur.






Demokrasi özgürlükleri yalnız kendisi için istemek, yalnız kendisi için kullanmak demek değildir.


Ben sana mecburum bilemezsin, adını mıh gibi aklımda tutuyorum, büyüdükçe büyüyor gözlerin, ben sana mecburum bilemezsin, içimi seninle ısıtıyorum.


Ağzımın tadı yoksa hasta gibiysem, boğazımda düğümleniyorsa lokmalar, buluttan nem kapıyorsam, inan hep güzel gözlerinin hasretindendir.


Beni koyup koyup gitme, n’olursun durduğun yerde dur, kendini martılarla bir tutma, senin kanatların yok düşersin yorulursun beni koyup koyup gitme, n’olursun.

Aysel git başımdan ben sana göre değilim, ölümüm birden olacak seziyorum, hem kötüyüm, karanlığım biraz, çirkinim. Aysel git başımdan seni seviyorum…

Mutluluk uzun sürmez mutlaka gündeliktir. Ölüme yenik düşen aslında korkuya yeniktir.


Oysa ben akşam olmuşum, yapraklarım dökülüyor usul usul. Adım sonbahar…


Adımla nasıl berabersem öylece beraberiz seninle her saat seninle her dakika seninle her saniye gönlümüz mutluluğa inanmış olmanın gururuyla rahat koltuğumuzun altında birer dinamit gibi kellemiz ve sonra her zaman her ölümlüye aynı şartlar altında kısmet olmayan gerçekleri görmenin aydınlığı alınlarımızda.


Batık bir gemiymiş aşk limanında, kader bu deyip de avutma beni. Ayrılık kapımızı çaldı sonunda senden son dileğim unutma beni.

Benim yağmurumda gezinemezsin üşürsün dağıtır gecelerim sarışınlığını uykularımı uyusan nasıl korkarsın, hiçbir dakikamı yaşayamazsın.


Gözlerin gözlerime değince felâketim olurdu ağlardım beni sevmiyordun bilirdim bir sevdiğin vardı duyardım…


Bana bir şimşek çak çok yanlış anlaşılmaktayım, hesabım yanlış bir mahkemede görülüyor içimdeki zemberek boşandı boşanacak, yaşamak mı gerek yoksa unutmak mı şaşırmaktayım.


Kestiremedik ne yaptığımızı kim olduğumuzu sanki bir tesbih koptu tane tane savrulduk köy köy bucak bucak memleket memleket.


Çoğu zaman üç beş kişi için yazdığımızı sanırız, onlar bizi okumazlar. Asıl seslendiklerimiz, hiçbir zaman tanımayacağımız, başka üç beş kişidir


Hava soğuk olmalı, ağaçlar bütün duman, eğer bulabilirsen ölü bir kar getir, beyazlığı kalın bir su gibi uzayan. Bu gece yalnızım onlar gelmeyecek batan bu köhne şileb de ne işleri var.


Beni de kırdılar ben artık küsüm, yağmurları yağmıyor ağaçlarıma sularından içmiyorum susadım ama beni de kırdılar soğuk bir ölüm.


Kimi zaman ellerini kırar tutkusu birkaç hayat çıkarır yaşamasından hangi kapıyı çalsa kimi zaman arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu.


Bu yollara düşecek adam mıydı çiçek yaptırmalar parfüm filan bu sefer yakasını fena kaptırdı Sevtap başını yiyecek anlaşılan boş versene, daha ölmedik ulan.


Ne kadar yoksul ve çıplak görünürse görünsün ağaçlar, o kadar yakındır ilkbahar özsuyu yürümüş dallara uğultuyla bakarsak.


Gök yarıldıkça şimşeklerden soğuk aynalarda kilitliyim tırnaklarımdaki elektrikten su gibi erir iliştiklerim kıvılcımlar uçar kirpiklerimden.


Hayat zamanda iz bırakmaz, bir boşluğa düşersin bir boşluktan. Birikip yeniden sıçramak için. Elde var hüzün.


Hacet yok hatırlatmasına seni hatıraların bir dakika bile çıkmıyorsun aklımdan koşar gibi yürüyüşün karanlıkta bir ışık gibi aydınlık gülüşün.

Aydınlık neyin oluyor senin, gökyüzü akraban filan mı, beni bulur bulmaz gözlerin şimşek çakıyorum yalan mı?

Sana gelirken hep ellerim ceplerimde gelirdim, olur da aşkımın elleri üşümüştür. Avuçlarımda ısıtırım diyerekten.


İnsan olmanın bütün komplekslerini yenmiş, günü dipdiri yakalayan, hayatın anlamını çözmüş bir bilge insan; bir yol gösterici.


Bir hırsla öptüm ki ah ölürüm unutamam, ay ışığında deniz akordeon solosu, pırıl pırıl yaşadım üç dakika tastamam.



Ah nerde gençliğimiz sahilde savruluşları, başıboş dalgaların yeri göğü çınlatan tumturaklı gazeller elde var hüzün.


Yağmur yağmaksa o güneş açmaksa o bir yerin üşüse onun sıcaklığı öbürü en içten çağrını işitmiyor alıp tutmaksa o basıp gitmekse o bakışları kıyısız deniz uzaklığı.


Sen şimdi yanımda yepyeni bir türkü gibisin, hiç görmediğim yıldızlar, gözlerine doğmuş bir büyüklük duygusu, dağlar gibi yüreğinde ah biz mutluluğu böyle aranıp duracak mıyız.


Saatler bizim değil kitaplar bizim değil bizim değil yaşamak bizim değil hiçbir şey kendi dünyamızda yabancılar gibiyiz ya çok erken ya çok geç doğmadık mı sevgilim buna rağmen mutluluğa inanıyoruz.


İkimiz iki sap buğday olsak sen benim olsan, ben senin olsam bir gece vakti aklına gelsem uykunu tutsam bırakmasam seni kucaklasam, kucaklasam.

Ölüm kadar çabuksa eğer yaşamak, hiç doğmamayı isterdim ama bir kere doğmuşum ölmek yasak.


Geleceğim bekle dedi, ben beklemedim o da gelmedi, ölüm gibi bir şeydi ama kimse ölmedi.


Sanat, toplumsal bir çabadır; toplumdan gelir, topluma döner. Fakat gelenle giden aynı şey değildir.


Hacet yok hatırlatmasına seni hatıraların sen bana kalbim kadar elim kadar yakınsın.


Bir gün seni unutmak zorunda kalırsam, aşkımın küçüklüğüne değil, çaresizliğimin büyüklüğüne inan.


Döndüm arkamı sana, sen sırtımdan vurmayı seversin, yüzüm ağır gelmesin…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder